28 Ağustos 2009 Cuma

Öylesine Notlar

- Bir kaç gündür elimde bir açıköğretim kitabı... Benimle birlikte işe geliyor, eve gidiyor... Sonuç; zoraki ona ayrılan az bir zaman. Neymiş; ikinci bir okul okumam gerekiyormuş, hem ben bunu yapabilirmişim; ama çalışmıyormuşum. Evet çalışmıyorum; çünkü bu bölümü okumak is-te-mi-yo-rum. He bi de dün öğrendim ki; bu yıl itibariyle aöf sosyoloji bölümü açılmış. Off yani off.. Onu okuyayım da o zaman görün; bir insan bir anda bütün dersleri nasıl yüksek notlarla veriyor. Sevmiyorum işte ne yapayım, okuduğum bölümü sevmiyorum.

- Belki bu akşam go-karta giderim, kullanabilir miyim bilmiyorum; ama yine de istiyorum... O olmazsa da lunaparka mutlaka birinden birine gitmeliyim. Çokkk heyecanlı...

- Ben sanki çok uzun zamandan beri mutsuzum. En son ne zaman içimden gelerek kahkaha attığımı bile hatırlamıyorum.

- Ve şimdi haber yazma zamanı. Hiç o modda değilim; ama başka şansım yok gibi. Hem bu işi ben istemedim mi! O yüzden hadi mızmızlık yokk! ( bkz:prensesişbaşında )

11 Ağustos 2009 Salı

Karanlık Sokaklar...


O sokak arasını ve küçük kızı görsel olarak ifade etme şansım olsaydı; benim karelerimden dökülen fotoğraf da herşeyiyle bu olurdu... Sadece kırmızı ışığı yoktu onun, ışığa değil, karanlığa alışıyordu gözleri o kadar...

Karanlık sokak daha önce hiç bu kadar ürkütmemişti küçük kızı. Saç diplerindeki acı en az yüreğindekiler kadar fazlaydı. Ne ummuştu bu geceden, neyle karşılaşmıştı. Ama o da annesinin tek kızı, bitanesiydi. O da bir insandı. Ama neye yarar, unutulmuş, kurutulmuştu. Ruh hastası gibi davrandıkça kendinden nefret ediyordu. Elbet bunun da sorumlusu vardı. " Şimdi ne yaptım diye çığlık atası geliyor ", yine susuyordu. Cevap verdikçe, açıklama yaptıkça yerden yere vuruluyordu. Saygı biteli çok olmuştu, şimdi sevgiye de az kalmıştı. Onun için, en sevdiği için bir şeyler yapmaya çalıştığı için geç kalıyor ve vee sonrası kıyamet. Asıl kıyamet bu gece küçük kızın yüreğinde kopuyordu. Çok canı yanıyordu...

Sokaklarda yürüyemiyor, nereye gideceğini bilmiyordu, sadece zamanı tüketmesi ve yalnız kalması gerekiyordu. Karşıdan karşıya geçerken hiç yapmadığı şeyi yapıp karşısındaki arabaya odaklandı, bir şeylerin olacağını hissettiği o anda yanında bir araba belirmişti. Düşmanı değildi, sevdiğiydi. Ama ondan kaçıyordu, delice, öfkeyle... Arabaya binmemek için ilk gördüğü sokağa girdi ve karanlıklara karıştı. Bu sokağa en son 6 yaşında balkondan bakmıştı, eski oturduğu apartmanın en ücra köşesiydi. Aşağıdaki sokağa iniş var mıydı, onu bile bilmiyordu. Sadece kaçmak düşüncesi vardı o an zihninde. Hala kör kütük aşıktı ve bu aşk bitmedikçe kendinden nefret etmeye başlamıştı. Her şeye rağmen tükenmeyen aşkına lanetler okumak geliyordu içinden, bunu da beceremiyordu... Sokağın bir alt sokağı vardı, oturulmayacak kadar berbat olan orayı kendine sığınak seçmişti. Bir sigara yaktı, sonra bir tane daha ve yine ağlıyordu, kendi haline ağlıyordu. " Ben bu hale düşecek kız mıydım " derken gözleri daha bir doluyordu, hıçkırıkları duyulmasın diye biraz daha gizleniyordu. O sırada bir kedicik merhamet dolu gözlerle küçük kıza bakıyordu, gözlerini alamıyordu ondan. Bir dili olsa, kim bilir neler sorardı diye geçirdi içinden. Ve sonra merdivenlerin başında koruma görevi yaptı. Ve artık gitme vaktiydi, iyi görünmek ve güçlü durmak zorundaydı. Son güçlerini harcıyor olmak onu daha bir yormuştu. O utanacak bir şey yapmamıştı, utanması gereken aşkına sahip çıkamayandı... Şimdi daha bir güçlü durma zamanıydı. Zaman onunla birlikte yarışacaktı. Biliyordu, uyku uğramayacaktı bu gece gözlerine. Telefonunu açıp haykırmak, bağırmak, ağlamak isteyecekti. Ama bunu yapmak onu biraz daha küçük duruma düşürürdü. Zaten yeterince küçülmüştü; ama kendini yerlerden toplamaya gücü yoktu.

Aşkı için her şeyi yapmış, yaptıkça hor görülmüş, dışlanmıştı. Yapmayan kızlar gibi olmamakla hata yapmıştı; onlar gibi sevilmiyor, saygı görmüyordu. Tanrım bundan acı ne olabilir ki.

"Hayat bitiyor acılar azalmıyor.
Kaç kere sevdim ama senin ki öldürüyor.
Yine de bekliyorum kaderim elinde bil!
Bu defa gözlerinde korku telaş.
Bilirim bir gün beni yüregin anlayacak!
Gözümde daha fazla küçültme yaaa... "

Sözleri eşliğinde sadece dinlenmek istiyor. Düşünmek dahi istemiyordu, her şeyi kafasından atmalıydı. Her şey bitse de sözleri silinmiyordu yüreğinden; ama o iğrenç sözler bile tüketemiyordu bu büyük aşkını...

Umutsuz, inançsız, yarı kaçarak yarını bekliyordu...

5 Ağustos 2009 Çarşamba


Kendime ait her şeyden biraz daha uzaklaştığım şu günlerde zorda olsa, uzun soluklu düşünmeye başladığımı farkettim. Sevgili bloğum seni de aylık yaptım neredeyse, bunun için çok üzgünüm. Mutlaka bunun sebepleri var. Öyle zorlu bir süreçteyim ki; kimse bilmese de kendimle savaşıyorum adeta, ufak ufak alıştırıyorum kendimi hayatımın sonrasına... Olacakları kendi içimde yaşamaya başladım bile. İlk kez geçen gece kendimle hesaplaştım. Elbette ki bu hiç kolay olmadı; ama sandığım kadar zor da olmayacak gibi. Şuan ihtimaller üzerine konuştuğumun farkındayım; çünkü başka şansım yok. O zamanı beklerken, o zaman hiç gelmeyecekse bu zamanı yaşamış olmanın ne faydası var. Acılar daha çok kendini biriktirecekse, bu zamanı yaşamanın ne faydası var. Gün gelecek ve insan sevdiğini yüreğinde yaşatmaya başlayacaksa, bu zamanı yaşamanın ne faydası var.


" Sevişmek başka şeydir, evlenmek başka... Dokunmak başka şeydir, aşkı sevdayı içselleştirmek başka... Her şey gerilerde kaldığında, cehennemin kralının diğer kuşakların kraliçeleriyle evliliklerinin nedeni tartışıldıktan sonra açığa çıkan sonucu mağrur kral Ben Ata özetleyecektir: ' memnuniyet, en yüksek amaç değildir! ' "


O eşsiz, paha biçilemez duyguyu, inançlarını kaybederken bile hala kör kütük aşık...