29 Nisan 2009 Çarşamba

Ne oldu, ne bitti!

- Yeni bir iş oldu ve ben onun içine dahil oldum.

- Bir nikah oldu ve ben nikah şahidi oldum.

- İşe yürüyerek gidip, yürüyerek geldim.

- Akşam yemeğine yetişip, sabahları daha fazla uyumaya başladım.

- Daha çok evde durup, daha çok kendime vakit ayırdım.

- Bir şeylerden uzaklaşıp, kendime yakın oldum.

- Özlediklerim oldu, özleyemediklerimi unuttum.

- Hafta sonu için bir heyecan başladı, kendimi koşturmaca içinde buldum.

- Bugün bir kez daha biraz daha çabalayacağım, sonra vur kaç taktiğini uygulamaya başlayacağım.

24 Nisan 2009 Cuma

Hafta Sonundan Bugüne

- Bir pazar günü, çok uzun zamandır gitmek istediğim o eşsiz Ağva seyahatiyle anca bu kadar güzel geçebilirdi. Bir kahvaltının güzelliğini anlatırken zorlanır mı bir insan, ben zorlanıyorum. Ağaçların arasında koşarken yukarıdaki objektife gülümsemek kadar keyifli bir şey olabilir miydi, sanmıyorum. Gölün eşsiz atmosferi huzur veriyordu içime, hele bir de o olunca yanımda her şey daha da başkalaşıyor, tozpembe gözüküyordu gözüme. Yürümekten, koşmaktan, gezmekten bu çok yorulsam da huzurlu ve mutluydum. Tebessüm etmediğim tek bir an bile yoktu.

- Pazartesi sabahı yorgunluktan yürüme zorluğu çekiyordum lakin mutluluğum gözlerimden okunuyordu. Ta ki yerime oturup, telefonum çalana kadar. Bana yine bir yol görünüyordu ve bu sefer başka olduğunu hissediyordum. Ürkmem de bu yüzdendi; çünkü kesin çizgileri olduğunu görebiliyordum. Tüm gün koşturmalarımın neticesinde ‘’bir süre daha burada olduğumu sanmıştım’’ diyebildim sadece. Artık buradaki son günlerimdi. Bir daha böyle bir işe sahip olamayacağımı biliyorum. Böyle değerli insanlara sahip olamayacağımı da. Dün şaka vuruyormuşum, bugün ise gerçek olduğunu anladım. Çok tuhaf ve bir o kadar üzücü bir duygu. Bu ilk değil aslında, ama en ağırı olacak. Son görevlerimi tamamlarken ufak hediyelerle veda etmek istedim buradakilere. Bir çoğuna kendimden bir şeyler bırakıyorum. Duygusallaşıp mutlu oluyorlar. Çaktırmıyorum ama ben onlardan fazla yaşıyorum bu duyguyu. Dün 23 Nisan ve tatildi.

- 23 Nisandı dün gezdim, yürüdüm. Bir iyi bir kötü geçti bitti bir gün daha. Salı akşamına kırılmışlığım hala sürüyordu. Üstüne tuz biber olan şeyler de tabiî ki. Hepsi can sıkıyordu. ‘’ yeter ‘’ diye çığlık atasım geliyor, yine susuyordum. Yeni mor cüzdanımı sevdim. Alırken de sevmiştim ama eve gelince daha bir sevdim. En güzel yerine de onun fotoğrafını koydum, her açtığımda görebileyim diye. Her şeyden önemlisi de onun hediyesi olmasıydı herhalde.

- Tedirginim, korkuyorum yarınlarımı bilmiyorum. Yeni bir iş ve elimdekileri kaybetme korkusu sarmış her yanımı. Heyecan denen bir duyguya sahip değilim, tedirgin ve isteksizim. Yeni bir elbise giymek, süslenmek nasıl istemiyorsam bir değişimin içinde olmak da istemiyorum. Ama her zaman her şey benim dışımda geliştiği için buna da mani olamıyorum, olamadığım birçok şey gibi. Başka şeyleri de kaybedersem, her gün ya o gün bugünse diye düşünmekten sıkıldım. Gidecekse gitsin ama ben bu korkuyu, bu dayanılmaz acıyı daha fazla yaşamak istemiyorum. Yorgunum, çok yorgun. Baksana sevgili dostumun falında bile ben çıkmışım. Mutsuz, umutsuz, üzücü bir dönem geçirmeme az kalmış. Bunu ben de hissediyordum; ama birinden duymak daha bir garip geldi.

- Bugün son gün. Bir daha burada olamayacağım. Bu masada oturup, bakmak istediklerime bu ekrandan bakamayacağım. Bu pencereden hayata da bakamayacağım artık. Basılı medyadan, görsel medyaya geçmek ne alaka yaw diyesim de geliyor. Ki zaten hayattaki her şey alakasız ve saçma değil mi? Buranın güzel olduğunu çok daha önceden fark etmiştim. Belki de bu yüzden şimdi bu kadar zor geliyor veda sözcükleri. Veda ediyor gibi davranmıyorum, belki herkes veda eder gibi değil de yavaş yavaş şirketten gittiği için. Hadi sen de çık dedi en son veda ettiğim, ben de bugün akşama kadar burada durmak istediğimi söyledim. Malum sona az, çok az kalmıştı. Acaba bir gün gün benim için doğar mı? Artık o kadar sıkıldım ki.

17 Nisan 2009 Cuma

Bugünden Ufak Notlar


Hep uzun, kocaman paragraflar, upuzun cümleler nereye kadar dediğinizi hissediyorum; çünkü ben dedim. Kısa kısa notlarla az da olsa hareket gelsin istedim ve başlıyorum.

- Üstümden büyük bir yük kalkmış gibi. En nihayetinde günlerdir beynimi yoran, beni zihinsel olarak yoran kararımı netleştirdim. Hem de‘’ En kötü karar bile kararsızlıktan iyidir ‘’ görüşüne katılmak için değil. Doğru kararın bu olduğuna inandığım için. Artık biliyorum ki; bir süre daha buradayım, bu da huzur verici. Sanki silkelenip kendime geleceğim ve benim dönüm noktam olacak gibi hissediyorum. Ohh beee…

- Dün kararım üzerine düşünür ve hatta konuşurken biri bana ‘’ sen çok şanslısın ‘’ demişti. Neye göre, kime göre şanslıydım? Bunu bir başkasının söylemesi güzeldi; eğer gerçekten öyleyse bir de ben fark edebilsem gerçekten şanslı olduğumu…

- Tüm bunların dışında benim kendi dünyam var. O cephede ise bunalım hala devam etmekte. Sanki o ince çizgi kopmak üzere gibi. Ben de o çizgide yürüyemediğim, yalnızca düşmemek için direndiğim an fark ettim bunu.

- Yoğun ve yorucu bir hafta olmasına rağmen bendeki alışveriş tutkusu son gaz devam ediyor. Küçücük bir şey de olsa almalıyım, kendi kendimi de olsa mutlu etmeliyim gibi sürekli bir şeyler almak istiyorum. Amma velakin artık zamanım olsa da param yok!

- Bu akşamki konser teklifi hayalden öteye gidip gerçek olsun istiyorum. Umutsuzum ama bir o kadar da kendime umut vermeye çalışıyorum. Bana acil sevgi aşılanması lazım. Bunun için süre gittikçe azalıyor. Geri sayım korkutuyor beni. Son 2 saat 30 dakika 25 saniye. Acaba kulağa nasıl geliyor…

16 Nisan 2009 Perşembe

Gitmek ya da Kalmak


Birkaç gündür kafamı kurcalayan, dağınıklığıma yorulmuşluğuma takviyeler yapan hayatî kararı vermeme çok kısa bir süre kaldı. Gitmek ya da kalmak işte bütün mesele bu… Keşke ben de bu kadar kolay bunu söyleyebilsem. Bir yanım bütün gücüyle hiçbir yere gidemezsin diye bastırırken, diğer yanım gitmelisin belki de bu değişim sana iyi gelecek diyor. Ama hangisinin daha baskın olduğunu anlayamıyorum.

Biliyorum bugün buradayım, ama yarın olmayabilirim. Her şey bir değişim aslında. Bu değişimler insanı mutlu ettiği kadar yaralar da biliyorum. Bugün tam üçüncü günü bu kararın. Bana bırakılması belki de her şeyi zorlaştırıyor. Biri bana gitmen senin için iyi dese her şeyi ardımda bırakıp gidebilirim, ama gitme kal dese gidemem biliyorum…

Dün sabahtı, aynı şekilde aynı zamanda odanın kapısını açtım. Bir ferahlık, bir değişim, her şey başkalaşmıştı o küçük odada bile. Koca bilgisayar masası gitmiş, koltuk ise diğer tarafa geçmişti. Onun yanındaki dergiler kalkmış, o dolap da görünmüyordu. Orada yığılmış olan dergiler nereye gitmişti, meçhul. Ama bir düzen ve koca bir boşluk olmuştu odada. Garip oldum, kendi kendime üç beş dakika düşündüm. Sonra neler neler değişiyor, ama bir tek sen kendi hayatını değiştiremiyorsun dedim. Belki de o oda bana yol göstermişti dün sabah. Ama yine de ben bu değişimin bir parçası olmaktan korkuyordum. Bu sabah ise abla bir halı getirmişti, görseniz basmaya kıyamazsınız. Birkaç kez basmadan geçtikten sonra, üstüne basıp geçtim. Yakışmış ama güzel olmuş. Bugün de duvarlardaki kapak fotoğraflarını sökeceğiz, badana boya olacakmış da. Sonra o kapakları tek tek dosyalayıp arşiv yapacakmışız, ya sonra ondan tablo, çizim değişik bir şey yaptıracaklarmış. Yani pek güzel olacak burası. Şimdi kalk git onca güzel şeyi bırak ve sıkı bir yönetimin, bambaşka olan bir düzenin içine gir. Kolay mı, hiç olmadığı kadar zor.

Aslında hiç durmadan konuşabilirim. Sinir, stres sıkıntılarımdan bahsedebilirim. Hayatımdaki her şeyin güç bir hal aldığını ve benim artık gerçekten yorulduğumu haykırabilirim. Alıp başımı gitme fikrinin zaman zaman kapıma dayandığını ve onu hep ertelediğimi de söylemek isterim. Yeter diye çığlık atmak da, artık benimle uğraşmayın, üstüme bu kadar gelmeyin, ne oluyorsa olsun diyebilmek de isterim. Ama ne değişecek ki? Daha çok yıpranmayacak mıyım?

Kendim bile bilmediğim kararımı birkaç saat sonra hep birlikte göreceğiz… Bilmeden yalnızca bekliyorum.
Dip not: Karikatür ruh halimi anlatırken, aynı zamanda dergimize aittir ( şuan için hala benim de dergim )

10 Nisan 2009 Cuma

Zaman Geçer, Cicim Ayları Biter!


Heh buradan başlayayım, ya sabah bir sohbet sırasında; ama şimdi bu nerden çıktı demeyin diye bir giriş yazmayı düşünüp durdum. O kadar kasmaya gerek yokmuş. Sabahın ilerleyen saatlerinde sevgili dostumla bir sohbet sürükledi beni bu diyaloglara. Yok o maçoymuş da, yok maçoluk neymiş de, yok insanlar normalde farklı, ilişkide farklıymış da, o karışırmış, o karışmazmış. Yok yav adam maçoysa her türlü karışıyor, önce cicim ayları oluyor tabi o aylara haksızlık edemem. Ama sonraki aylar… Tüm bu gelişmeleri gelin bir de yaşayanlara soralım!

İlişkiye yeni başlamışsın, her şey süper ve işte bir diyalog;
- Canım nerdesin, gitmedin mi daha eve?
- Aşkım şimdi geldim.
- Saat 22.00 oldu merak ediyorum ama, sen eve gitmeden içim rahat etmiyor.
- Haklısın canım ama anca geldim.
- Peki hayatım.
Repliklerinin 1 - 2 yıl sonra aldığı hal;
- Nerdesin?
- Şeyy trafik..
- Ben de biliyorum yolu herhalde trafik yok bugün.
- Ama... (laf ağzına tıkanır)
- İyi, dikkat et, eve gidince ara! ( sert bir ifadeyle )

İşte size benzer bir diyalog daha;
- Çok güzel bir akşam geçirdim, teşekkür ederim.
- Bende; ama senin güzelliğin her şeyin ötesindeydi.
- Ben ne diyeceğimi bilemiyorum, teşekkür ederim.
- Ben daha önce senin kadar güzel, alımlı ve hoş bir kadın tanımadım.
- Böyle mi düşünüyorsun gerçekten?
- Tabiî ki evet.
Zaman geçer, cicim ayları biter ve sevgi sözcükleri yerini sıradanlığa bırakır…
- Bu akşam çok güzeldi, ben çok mutlu oldum.
- Yapma ne olur, ne vardı ki gittik, oturduk, yedik, içtik.
- Nereye bakıyorsun sen yaa?
- Off yani off kıza bak yaa, taş gibi hatun!
- Sana inanmıyorum ya, ben varım yanında, sevdiğin, sevgilin ben varım.
- Seni seviyorum zaten ama o da işte…

Son bir tane daha gelir;
- Sen bana çok karışır mısın?
- Hayır canım sen zaten nerede nasıl davranman gerektiğini iyi bilirsin.
- Teşekkür ederim. Yarın bir toplantıya katılacağım, biraz şık olmam gerekiyor.
- Abartma olur mu?
- Nasıl yani?
- İşinin gerektirdiği gibi giyin de çok fazla dikkat çekme demek istedim.
- Öyle olacağım.
Yıllar geçer, kıyafet artık bir sorun halini alır ve bakınız replikler nasıl değişir…
- Sana daha önce söylemiştim, yarın bir toplantıda olacağım.
- Nerden çıktı, ne toplantısı?
- Söylemiştim ya sana iş adamlarının yer aldığı bir toplantı. Oraya yakışır bir şekilde gitmem lazım.
- Hayır, ille de herkes gibi oranı buranı açmak zorunda değilsin, insanlar sana hayran hayran bakmak zorunda da değil.
- Ne saçmalıyorsun ya iş diyorum.
- Peki o zaman hiç gitmiyorsun.
- Ya ne var ki ne dedim?
- Seni bu şekilde yanımda gezdirmem ben.
- Ama bunlar her zaman giydiğim şeyler.
- Hayır bunu hiç giymemiştin.
- Hep giyerdim, sen bir şey demezdin ki.
- İyi demediysem de artık diyorum giymeyeceksin!

Hadi canım sende, bu kadar da olur mu demeyin. Maalesef ki oluyor. Hepsi ya da bir çoğu gerçek yaşamdan alınmış repliklerdir. Bunun için neredeyse kitap yazabilecek kadar pişmiş olduğumu düşünüyorum. Bilmeyenler için bana inanın gerçekler demeyeceğim. Tek yolu; uzun yıllara dayanan bir ilişki yaşayın ve görün. O zaman sizi sizden dinleme sırası bana gelecek. Bol aşklı günler…

8 Nisan 2009 Çarşamba

Özdemir Asaf'tan Alıntılar

İki tür nokta var;
Biri önüne ve ardına bakar,
Biri ardına bakmaz,
Ardını noktalar.

* * *

Vurdun, acısı daha geçmedi,
Biliyorum geçecek.
Ama öyle ağır konuştun ki ardından
O, gittikçe gerçek!

* * *

Duyguluysan işin zor,
Yaşamda yeniksindir.
Duyguluya sor,
Ona aşkları da acı verir.

* * *

Siyah beyaz tuşlarında piyanomun,
Seni çalıyorum şimdi.
Çaldıkça çoğalıyorsun.
Odada sen arttıkça ben kayboluyorum!

* * *

Bir şey yitirilmiş
Hiç eskimeyecektir,
Onarmak zordur.
İnsanin içine düşen korku
Özgürlüğünden olmuştur,
Onarmak zordur!

7 Nisan 2009 Salı

Ne Acı!

Kendimi ifade etmenin hiç bir yolu yok gibi. Kötü bir hafta sonunun ardından, ben de umudumu yitirmiştim. Bir söz insanın bütün dünyasını yıkamaz sanıyorsanız yanılıyorsunuz. Çünkü yıktı. Dağıttı, dağıldım. Şuana kadar bir çok davranış ve söze karşılık; '' yıkılmadım, ayaktayım'' görüşüyle yaklaşan ben, yıkıldım, dağıldım, bittim.

Tüm geceyi sokaklarda aklına sahip çıkamayan çaresiz bir kız gibi geçirdim, yürüdüm, ağladım, oturdum ve o sondu, kalkamadım. Doğrulamadım yeniden ayağa. Sen gitmesen de umut gitmiş, gücüm bitmişti artık. Hiç bir şey umrumda değildi, her an yanımda istediğim insanı bile görmek istemiyordum. Çünkü daha çok acı duymak istemiyordum. Çünkü yüzüne her baktığımda; o söz beynimde yankılansın ve ben kendimi, aklımı yitirecek duruma gelmeyeyim istiyordum.

Her şey o kadar birikmişti ki artık. Kendimi yitirmiş ben kendim için üzülüyordum. Üzerinden zaman geçince her şey geçti sanarsınız, sanarlar. Ama bilmezler ki; acı insanın içine işledi mi kolay kolay çıkamaz. Hele bir de duydukların boyundan büyükse, acıların yüreğinden taşıyorsa hiç geçmez. Her üstünü örttüğünde taşar; çünkü yürek dolmuştur. Yürek bitmiştir. Kendine faydası olmayan bir insanın başkasına hiç olamaz, bunu da bilirsiniz. Ruhani bir varlığın gölgesinde yaşamak isteyen varsa buyursun gelsin, ama ben o varlıkla daha fazla yaşayamıyorum.


Dip not: En berbat zamanlarda hayat yeniler kendini, ben ise sadece satırlarımdaki renkleri...