26 Mayıs 2009 Salı

Tik tak tik!

- Bir telsizimin olmaması bu kadar soruna yol açmamalı oysa ki. Çalışma saatleri içinde çalışmak için yerimden kalkmam kadar doğal ne olabilir ki!

- Anlayamadığım o kadar şey var ki; özellikle değişen insan tutumları. Geçen günde söylediğim gibi ben yetişemiyorum onların hızına. Bünyem kaldırmıyor artık, biliyorum.

- Her ne kadar farklı cümleler duyarak bir kez daha yıkılsam da aklî dengemi hala kaybetmediğim için sana şükürler olsun Tanrım. Biliyorum geçecek bu depresyon ve yeniden güneş doğacak. Ben parlayamasam da o güneşi yeniden göreceğim!

- Ben bu kadar takıntılı olduğum için mi, yoksa en sevdiğim eşyam çantalarım olduğu için mi bu kadar çok hasar görüyorlar. Birini tamire götüremeden diğerinin bir parçasına bir şey oluyor! Ve o günüm sayesinde zehir oluyor. Belki abarttığımı düşüneceksiniz; biliyorum küçücük bir şey ama bütün psikolojimi alt üst edecek kadar büyük bir sorun haline dönüşüyor benim için.

- Benim hiçe sayıldığım, bir diğerinin özgürce hayatını sürdüğü bu hayatın içinde köle Isaura'yı oynamaktan sıkıldım!

- Masala bir yuva bulduğum için mutluyum, ama bunu dile getiremediğim için bir o kadar sıkıntılı.

- Başlığıma takılmayın, taklık ya da tiklik durumlar anlatmadım, öyle bir kaç duyguyu paylaşmak istedim. Artık uzun uzadıya satırlar yazamıyorum. Maddeler cümlelerimi daha okunaklı kılıyor diye bunu tercih ediyorum.

20 Mayıs 2009 Çarşamba

Ahh Eğleniyor!

- Yalnız kalmak ve zarar vermek bunların ne demek olduğunu biri bana açıklasın, yoksa doğrularımdan şüphe etmeye başlayacağım.

- Ben artık insanları anlayamıyorum. Ben sustukça kötüyüm, rahat bıraksam da kötüyüm, sıksam da kötüyüm. Yeter diye çığlık atacağım... Çünkü yeter...

- Teknolojik aletlere bu kadar bağımlı olan bir toplum muyuz gerçekten? Telefonumuz olmasa bir buluşmaya gidemeyecek miyiz? Ya da insanlarla konuşmamızı sağlayan msn olmazsa olmaz mı hayatımızda? Ben hiç birine bağımlı değilim ama yine de olmuyor, olmuyor, toplum bundan vazgeçmiyor. Bana mı ne oluyor, üzülüyorum...

- "AH EĞLENİYOR KENDİ BAŞINA, AH NEŞESİ YETER AH UMRUNDAMI SANDIN BU DÜNYA! " Arkasından da " ben insan değil miyim" diye başlayan bir replikle devam edeceğim, az kaldı...

18 Mayıs 2009 Pazartesi

Yetişemiyorum!

Ben hayatın hızına yetişemiyorum galiba artık.
Başkalaşan insanları anlayamıyorum. Bugün herşey güzelken neden yarın kötüleştirir ki insan...
Her kötülüğün bana yüklenmesine dayanamıyorum artık...
Yarınları yaşamaya gücüm yok gibi.
Gitmek istiyorsan git diyemeyecek kadar bağımlı mıyım ben? Ya da bitsin o zaman diyebilecek kadar basit mi bi ilişki?
Daha dün akşam, hayır hayır bugün, hatta bir hafta mutlu değil miydik biz? Yoksa onun dediği gibi miydi? Ben mi öyle görüyordum? O evde geçen onca zaman arkasından başkalaşmamış mıydı herşey? Yeniden aşkı, sevgiyi doruk noktasında yaşayan, evli bir çift tablosuna ne oldu? Onlar rüyaysa şuanda da bir kabus olmalıydı. Her şey gerçekten kötü, hatta iğrençti de ben mi hala toz pembe görmeye çalışıyordum kalan tozları. Kendime öyle kızıyorum ki, ben bu kadar acıyı hakedecek ne yaptım?
Ben her yaptığımla yargılanırken, hatta idam mahkumu rolüne bürünürken ben neden bir gün olsun yargıç olmayı başaramamıştım. Yeterince katı olmadığımdan mı, karşımdaki "hatasız kul olmaz" tabusunu yıkan bir insan olduğu için mi, yoksa tüm hataları yapan ben olduğum için mi? Neden bu aşkta sadece mahkum olan benim?
Bu hayatı tek başıma sürdüremezmişim gibi geliyor ve ben bundan nefret ediyorum. Ben bu değildim ve böyle olduğum için kendime olan değerlerimi kaybetmek üzereyim. Her şeyin bir yolu olmalı, ama yol baştan bitmiş gibi...

13 Mayıs 2009 Çarşamba

Şimdi... Gelecek!

Sen yaklaşık bir yıldır bu anı bekle, sonra evden çıkama olacak şey mi ya? Değil ama olduruyorlar... Üzgünüm. Bir kaç saat sonra evde olacağım, o kadar sıkıntılı bir durum ki bu. Ufak da olsa bir ihtimal diyorum... Sadece huzur istiyorum...

Bi kaç söze takılıp üzüldüm az önce kendimce farkındayım. Ama bu kadar planlı programlı bir hayat sürmekten de sıkıldım. Bu anı istediğim gibi yaşayabiliyorsam var olmalıyım. Bir zaman geldiğinde bu dünyada olamayacağım düşüncesini aklımdan çıkarmadan, yarın ölecek gibi ve yarın her şey daha güzel olacak gibi yaşamalıyım.

Şimdi bugün uyandım güne şöyle başlamam gerekmiyor mu; ailem yanımda, işim var, aşkım var, param var daha ne isteyeyim ki... Ama ben hep ya şöyle olursa ya bu olursa. Ne yapıyorsun kızım sen ya dedim bugün kendime. Yarın işsiz kalırsam, ailemle daha büyük sorunlar yaşarsam, terkedilirsem, depresyona girersem bu mu hayat? Bugünüme, yaşadığıma, hayatta olan sevdiklerime ve elimde olan tüm güzelliklere karşılık tebessüm edebilmeliyim. Deniyorum, denedim. Aslında oluyor ama ben fazla karamsarım...

Bu akşam herşey istediğim gibi olursa güzel olacak, yarın hiç bi şey istediğim gibi olmasa da bugün mutlu olup kendimi iyi hissedeceğim. Gelecekle sıkılmayı bırakıp şimdiyle yaşamayı öğrenmeliyim, diğer öğrendiklerim gibi...

8 Mayıs 2009 Cuma

İşte Eksikler!


- Benim bildiğim kına gecelerinde kına yakılır. Gelin dışındakiler de yakar, ama yok artık bu cephede de devir değişmiş. Ben zaten meraklı değilim öyle şeylere ama teyzelerimiz severler diye söylüyorum. Gördüm ki onlar da vazgeçmişler ve gençliğe ayak uydurmuşlar! Bi sürü kalabalık, hopla zıpla, fotoğraf çek, gelini ağlat derken güzel zaman geçirdik. Kendilerince en beceriklimizi seçtiler ve sevgili dostumun şimdiden düğün hazırlıklarına başlama esprileri yaptık:)

- İşte kuaför ve hazırlanma telaşı içinde bütün kızlar toplandık şarkısını söyleyecek kadar heyecanlıydık hepimiz:) Aksaklıklara, koşturmalara rağmen en nihayetinde düğün salonundaydık. Burda böyle güzel bir salon var mıydı, şaşkınım, mazur görün! Benim sevgili dostum ne de güzel gelin olmuş öyle, ağlayıp dramatik anlar yaratmamaya söz vermiştim kendime. Ama duygulanmamak elde değildi. İştee sahnedeler. Müzik, dans, pasta, takı derken zaman ne de çabuk ilerlemişti. Titrek eller, dolan gözler, takılamayan takılar, söylenen güzel sözler ve pistte horon tepen insan kalabalığı. Galiba ben daha önce hiç bir karadeniz düğününde bulunmamıştım, diğerlerinden çok farklı ama bir o kadar eğlenceliymiş:) Sevgili teyzemin isteğinin hemen arkasından başlayan ''rakkas'' herkesi ortaya atmıştı. Damat beyler de gelinimize uyum sağlama mücadelesi içinde, eltisi bizim guruba dahil olma isteğinde. ''Kardeşim kolay mı biz bu guruba yıllarımızı verdik diyesim geldi ama diyemedim, ya da nezaketen demedim, gruba dahil olmak için ortaya lütfen'' dedim sadece! Damat beyler benim düğünümde elekle su taşıyacakmış:) Söz evlenebilirsem taşıtacağım ona öyle demedim tabi ''aa olur mu öyle şey'' dedim. Kızlar gelinlik çağına gelmiş belli, herkes önce kim evlenecek muhabbetinin içinde. Evlilik değişik bir şey, her an her şey olabiliyor. Hiç evlenmeyecek sandığını evlenirken bulabiliyorsun ( bkz: şimdiki gelinimiz ) Bizim pek umudumuz yok, ama yine de ayakkabıya yazmış adımızı. Vee yorgunluk doruk noktada düğün sonuna az kalıyor. Hee unutmadan bi de istek yapıp kendi halayımızı da çektik. Bu da her düğünde yapılmaz ki biliyorum ama ne yapalım. O da ne gelinin ayakkabısına bakmadık. Şok, şok, şok! Herkesin adı silinmiş ve bu anı görüntülemeli! Şipp şakkk...

- Bu cephede de durumlar hareketlendi. Vee henüz isimsiz de olsa radyomuz yayına girdi, derken bizi de taşınma telaşı sardı. İşte yeni yerimizdeydik. Çok kalabalık ama bir o kadar boş gibi. Radyo yayını nasıldır, kimler ne yapar, hafta sonu burda mı olunur, ben ne yapacağım vs. derken bir şeyler yapmaya başladık bile. Henüz çok mutlu değilim, ama huzurluyum. Bugünkü iş mevzularından sonra kendimi biraz daha iyi hissettim. Zamanla farklı şeyler yapabileceğim düşüncesini hissettirdiler bana. Ben de zaman gösterecek diyorum...

- Bu konular derin mevzular. İnişler, çıkışlar, feryatlar, figanlar, isyanlar, kızgınlıklar, kırgınlıklar. Bitsin artık! Ne olurr Tanrım düzen istiyorum, huzur istiyorum, aşkıma güzellikler istiyorum...