29 Ekim 2010 Cuma

3 Ayrı Şey...

Bugün defalarca, o kadar çok ki kaç kere olduğunu dahi hatırlayamadığım kadar çok dinledim bir şarkıyı... Hatta sevgili dostumla konuşurken bi başlık, bi topic bi şey açmalıyım bunun üzerine dedim. O da bana haklı olarak nereye açacağımı sordu. Eskiden çokça yazardım sözlüklere ve daha bir çok yere... Ama şimdi sadece buraya yazıyor olacağım ki en kötü ihtimalle bloğuma yazarım dedim ve yazdım da...

- Bir şarkıyı üst üste, bıkmadan usanmadan dinlemek ne anlama gelir?
Bir de bu şarkı "Sevince" ise insanın aşık olduğunun en iyi göstergesi'dir.

Sonra kulak verdiğim iki sesin kendilerinin de sesleri kadar güzel olduğunu farketmem de kafamdaki tabuyu yıkmama sebep oldu sanırım. " Sesleri güzel olan insanların kendileri çirkindir " tabusunu... Anladım ki; sesleri güzel olan insanların kendileri de güzel olabiliyormuş.

Mideme giren krampların, bulantıların ve kendime gelemeyişlerimin sebebini aşkla bağdalaştıran sevgili insana sesleniyorum. Boşuna sevinme, çünkü bu senin sandığın gibi bir şey değil, galiba ben zehirlendim.

27 Ekim 2010 Çarşamba

Karşımdaki Sarı Çiçeklerim...

Sabah son zamanlarda olduğu gibi isteksizce geldiğim iş yerimde çalışma mücadelesi verirken, bana bir şey geldiğinin bilgisini aldım. Oldukça şaşkındım, bana iş dışında bir şey gelmeyeli de bir hayli zaman olmuştu. Tarihi, günü, yılı düşündüm ve gelmesi için bir sebep yoktu...

Aşağı bana gelen paketi almak için indiğimde, gerçekten de içerisinde sarı çiçeklerin olduğu bir fanus bana uzatılıyordu. Şaşkınlığımı gizleyememiş olacağım ki; .... Çiçekçilik'ten gibi bir açıklama yapma ihtiyacı duydular... Bir anlık da olsa, çiçekçiden de olsa güzeldi...

Ne yazıyordu; " İyi haftalar dileklerimle " ... Umarım öyle olur...

Ufak mutluluklar da olsa bu günkü gülümseme sebebim; karşımdaki sarı çiçeklerim...

25 Ekim 2010 Pazartesi

Senden Daha Güzel...

Bir cumartesi akşamı ne umutlarla gittiğim İstiklal caddesi, karmakarışık duyguları bir arada yaşama sebebim oldu. Gitmek üzereydim neredeyse, birinin bana gitme, sana ihtiyacım var demesine rağmen, galiba vakit gelmişti ki dönmem bu kadar zor oldu, içim öyle çok yanmıştı ki ne yapmam gerektiğini saatlerce, sessizce düşündüm...

Gittim, saat gece yarısını vurmak üzereydi, içimdekileri onun yüzüne haykırıp dönecektim güya. Olmadı, durdum kaldım, öfkem gözlerimden, ellerimden okunuyordu. Sonra bana bakan ve bir şeyler söylemeye çalışan gözlerine ve sözlerine dayanamamış olacağım ki birden kendimizi sarmaş dolaş tekrar o caddenin içinde bulduk.

Eve gitme vakti gelmesine rağmen, umrumda olmadan kendimizi karanlık bir ara sokakta ve eğlencenin tam ortasında bulmuştuk... Bakışlar, gözler, sözler... Bu an hiç bitmesin ve bir o kadar da bir şey hatırlamayayım istiyordum... Galiba Aşk buydu, bu aşktı...

Ve nasıldı...

X: Kimseyi görmedim ben
Y: Senden daha güzel...
X: Kimseyi tanımadım ben
Y: Senden daha özel...

Bu şarkının bu kadar güzel ve özel olduğunu daha önce hiç farketmemiştim.
Ben kendimi usulca o gecenin içine bırakırken, şarkıyı bir de Duman'dan dinleyelim.

20 Ekim 2010 Çarşamba

Paranormal Activity

" Paranormal Activity "

Bu filmi vizyona girmeden haftalar öncesinde merakla beklemeye başlamıştım. Bir çok film sitesine düşmüş olmasına rağmen, bu film sinemada izlenir diyerek başka bir yerde izlememeyi tercih ettim. Ettim de ne oldu sinemada da izleyemedim, derken beraber izlemek istediğim kişiyi bekledim ve bugüne dönüyorum ben hala bu filmi izleyememişim. En kötüsü de tam 2 gün sonra filmin 2'si çıkacak fakat ben hala 1'ini izlememiş durumdayım.

Bir hayli üzgün olduğumu ve bu açığımı en geç hafta sonunda kapatacağımı, yani kapatmak istediğimi şiddetle haykırıyorum.

Bakınız; Paranormal Activity 2

14 Ekim 2010 Perşembe

Kötü Kahramanlar...

" Büyük hikayelerin kötü kahramanlarına yenildi düşlerim...

* * *

Son defa bağdaş kurup otursana yüreğin ortasına yar...
Başrolü ölür mi bir filmin?
- Ki sen son satırı olmak istiyorsun sözlerimin.... "

11 Ekim 2010 Pazartesi

Büyükbabam, Cüneyt Abi ve Ben:)


Bu nasıl bir başlık ve özellikle de nasıl biri giriş diyeceksiniz biliyorum... Hayır büyükbabamın senesi falan da değil.

Sadece büyük adam ve sizlerle birlikte çocukluğuma dair bir yolculuğa çıkalım istedim ve o yolculuk şimdi başlıyor...

90'lı yılların en başıydı, sevgili büyükbabacağım (nur içinde yatsın), çok dikdatör, ağırbaşlı, dediği dedik bir adamdı, aynı zamanda da iyi bir Türk Filmi izleyicisiydi. Ben de çocukluğumu büyükbabamın bacaklarının arasında Türk Filmleri izleyerek geçirmek durumunda olan bir kız çocuğuydum. Mümkün müydü o zamanlar, şimdiki gibi elimize kumandayı alıp istediğimiz yatağa uzanıvermek... Malesef böyle bir şey saygısızlık olarak nitelendirilirdi, televizyonu açmak için izin isterdik biz o zamanlar. Eee dolayısıyla büyükbabacağım ne açarsa onu izlemek zorundaydık. İki seçeneceğimiz vardı; açılanı ya izleyeceksin ya da izlemeyeceksin:) Tabi küçüktüm, annem de çalıştığı için, televizyon izlemeden ya da oyalanacak bir şeyler bulmadan gün bitmiyordu. Dolayısıyla da açılanı izlemekten başka şansım da kalmıyordu. İşte bu yüzdendir ki ben Türk Filmleri ile büyüdüm. Küçücük yaşımda bütün jönleri, aktörleri tanır olmuştum. Ve zamanla Türk Filmleri hayatımızın önemli bir parçası haline geldi. Yıllar geçti, yaşım ilerledi ama ben aynı filmleri defalarca izlediğim zamanları bilirim.

Hangi birini saymalıyım bilemedim, ama bir hafta önce kendisiyle tanışma fırsatı bulduğum Yeşilçam Klasiklerini seslendiren Belkıs Özener'i de unutmak istemiyorum. Şahane bir ses, unutulmaz bir kadındı.

Ve en başa dönecek olursam Cüneyt Abi diye nitelendirdiğim Cüneyt Arkın elbet. Namıdiğer Malkoçoğlu:) Türk sinemasının efsanevi isminden çok kısa söz edeceğim. Çok kısa bir zaman önce kendisiyle bir araya geldik, ben hayatım boyunca bu kadar alçakgönüllü, mütavazi bir adam tanımadım. Tek kelimeyle bu'dur dedim. Uzunca da sohbet etme fırsatı buldum kendisiyle... Çok üşümüşsün diyerek selamladı ben, ardından da hemen nereli olduğumu sorunca dayanamadım, başladım sevgili büyükbabacığımla olan anılarımızı anlatmaya. Çok sevindi, yediden yetmişe bu kadar sevilmek mükemmel bir duygu dedi...

Bir tek küçükken kendisine aşık olduğumu söyleyemedim; şimdi anlıyorum, o zamanlar küçücük yaşta bile ne kadar da doğru bir karar vermişim meğer:)

Benim fotoğraf talebime karşılık, sandalyesinden zorlukla doğrulup beni kucaklayan Cüneyt Arkın'a teşekkürlerimi sunuyorum.

Laf Aramızda; Bu satırları okuyor olabilir, kendisiyle paylaştım da:)




4 Ekim 2010 Pazartesi

Bir kaç günden...


* Keşke o akşam içtiğim schweppese red label karıştırsaydım...

* Keşke hafta sonunu hafta içine taşıma gibi bir şansımız olsaydı...

* Keşke bu yorgunluk hissi yerini dinginliğe bırakabilseydi...

* Koca bir sinema salonunda korku filminin en ürkütücü sahnesindeyken, 4.4 şiddetindeki deprem koltukları var gücüyle sallarken acaba efekt mi yoksa, yok canım derken, film çıkışı deprem olduğunu anlamak da değişik ve özel bir gün geçirme isteğime bir hayli yardımcı oldu doğrusu...


* Keşke o sıkı sarılış, korkudan değil de sevdadan olsaydı...

* Keşke bir mucize olsa, gördüğüm yalnızca bir toz bulutu olsa ve sabah uyandığımda her şey geçse...