12 Ekim 2009 Pazartesi

Bir kaç şey...


Hafta sonu işkence ve ufak ufak mutluluklarla yerini hafta başına bıraktı... Ye, iç, gez, ağla, yorul, hastalan, sinirlen derken bu haftayı da bitirmişiz farkında bile değilim...

Ve hala ama hala bir havuçlu tarçınlı kek yiyememenin üzüntüsünü yaşıyorum. Üşengeç olduğumdan falan değil, aslında en çok diyette olduğumdan. Ama hala canım istiyor ne yapayım. Hem de dükkanımın kahveleriyle birlikte bi tane kocaman bir dilim yiyebilecek kadar çokkk...

Yani ne alaka böyle bir şey nasıl insanın gözünde çıkar diyeceğim; ama susuyorum. Sağlık bu diyerek ihmale getirmedim ben de. Sıcakta hastane koşturmacaların neticesine göre hijyeni en üst seviyeye taşımakta fayda var, dahası nasıl olur bilmiyorum; ama deneyeceğim...

8 Ekim 2009 Perşembe

Kahveci Dükkanı




Nasıl bir görüntü ama?



Süper dediğinizi duyuyor gibiyim... Peki ama bu ne mi? Bu son günlerde hayalimi süsleyen kahveci dükkanımda bana yardımcı olacak araç ve gereçler.... Diğerleri ise yaptığım kahvelerin yalnızca bir kaç tanesi... Çok büyük değil, belki 6-7 masanın yer alabileceği, hoş bir dizaynının olduğu bir dükkanım olsa. Orda çeşit çeşit aromalı kahveler yapsam. Kendi eserlerim olsa, kendim yaratsam, kendim üretsem, içen tadına doyamasa bir daha bir daha gelse, uzak yerlerden müşterilerim olsa, ama tek bir dükkan olarak kalsa, hiç bir şubesi olmasa nasıl da güzel olurdu.. Şahaserler yaratıp durur, bütün günümü seve seve orada geçirirdim herhalde. Evet her açıdan çok zor bir şey ama imkansız mı ki bilemedim...

Bu satırları yazmak bile nasıl da heyecanlandırdı beni, gerçekten bu işi yapabilsem kim bilir nasıl da mutlu olurdum...

Dükkanımın kapısı her açıldığında dışarıya kahve kokuları taşsa, kokuyu alan kapıyı çalsa, tadı damaklarında kalsa, soğuk günlerde içlerini ısıtsa, sıcakta onları rahatlatsa...

Ohh miss... Sıcak ve bol köpüklü kahve tadında günler:)

7 Ekim 2009 Çarşamba

Çok meşgul..

- Dıtttt, dıttttttt, dıttttt
Cevap yok...
- Dıtttt, dıttttt, dıttttt
Meşgul...

Koca bir günde insanı kanser etmek için yetip de artan bir durum... Bu duruma çok şey söylemek istiyorum; çünkü artık bana yaşatılanın sineye çekilecek bir yanı kalmadı. Depresyon hallerinden kaçını bünyemde bulundurduğumu dahi bilmiyorum. Bir kaç sakinleştirici beni sakinleştirir mi bilemedim. Elimdeki telefonu otmatiğe bağladım, kendi sesimi de son noktasına kadar açık bıraktım. Ve bana bağıracak, haykıracak gücü ver diye Tanrı'ya dua ettim. ..

Bu parçayı geçen gün iş yerimde dalmış defalarca dinliyormuşum, ben bana söylendiği anda farkettim bunu... James Blunt- Good By My Lover... Yine fonda bu şarkı, verdiğim haber arasında uzun zamandır boşladığım bloğuma bir şeyler karalamak istedim. Azıcık da diet çerçevesinde bi şeyler atışıtırıyorum. Bunu sinirden yapıyor olmalıyım. Ama gariptir ki; şuanda sinirlerimi aldırmış gibiyim. Ama aslında çok sinirli olmam gerekiyor. Bunun ciddi bir sorun teşkil etmesi gerekiyor belki ama etmiyor... Delirmiş olmalıyım.

Üstüm başım berbat, tırnaklarımın ellerime yansıyan görüntüsüyle ellerim de çok çirkin gözüküyor, bi de kopan şeytan tırnakları gibi etlerin kanayan görüntüsünü de sayarsak off yani ellerimin haline... Ama elbet yapılması gereken bir şeyler var, olmalı, olacak...