26 Ocak 2010 Salı

Evet Yaşıyorum...

Kendimi mutlu sandığım anlarda bile mutlu olamadığımı farkettim dün gece... Yalnızlık yakamı bırakmıyordu... Herkes bir takım cezalar çeker, ama kimsenin mahkumiyeti yıllar sürmezdi. Büyük suçları olan insanlar bile günün birinde dünyaya dönerdi, bir tek ben dönemiyordum. İnsanın geriye dönüp hayatını değiştirme şansı olmuyordu. Bir gün göklere çıkarken bir gün yerin dibine girersin. Her şeye rağmen, tüm söylemlere, tüm yapılanlara, tüm süregelen hayata rağmen öylece durursun. Her gün yeniden umuda doğru yolculuğa çıkıp, elin boş dönersin. Yine yas başlar, yine gözyaşı... Her gün yenilendiğini sanar, ama her gün biraz daha eskirsin. Bir şarkı duyar, unutursun her şeyi, ondan gelen bir şeyi beklerken bile kalbin yerinden çıkacak gibi atar. Ne ilk günün sevgisi biter, ne kanat çırpışı yüreğin... Mutsuzluk ise hiç bırakmaz yakanı, ardın sıra sayıklıyor geceleri... Başkalaşmış insanların, başka hayatları olursun. Sen kendin olmuyorsun aslında, üstündekiler senin olmuyor, saçların, ellerin, gözlerin senin olmuyor. Seçilmiş bir kaftan içinde bir hayat sürüyorsun. Ve bir bakıyorsun sen sen olmaktan çıkmışsın...

" Yaşamak buysa sevgilim, evet yaşıyorsun "

" Gökyüzünde yalnız gezen yıldızlar,
Yeryüzünde sizin kadar yalnızım,
Bir haykırsam belki duyulur sesim,
Ben yalnızım, ben yalnızım, yalnızım.
Kaderim bu böyle yazılmış yazım,
Hiçkimsenin aşkında yoktur gözüm,
Bir yalnızlık şarkısı çalar sazım,
Ben yalnızım, ben yalnızım, yalnızım. "

En son üniversite yıllarında kantinde avaz avaz söylediğim şarkıydı, şimdilerde yeniden kulaklarımda...

22 Ocak 2010 Cuma

16 Ocak'tan...







Günlerdir yazacağım ama fotoğraflar elimde olmadığı için erteleyip durdum bugünü...

Her anının birbirinden güzel olduğu, kısa ama özel bir yolculuktu. Tüm hazırlıklar yapılmıştı. Sabahın erken saatlerinde koyulmuştuk yola... Soğuğa ve yağan kara aldırmadan yol alıyordu otobüs. Benim gözüm ise dağa yaklaştıkça düşen derecedeydi. En nihayetinde artık gelmiş ve kayak takımlarımızı da alıp acemice dağda yuvarlanmaya başlamıştık. Nereden mi bahsediyorum, tabiki Uludağ...

Evet çok kar gördüm, karda dışarda olmayı sevmiyorum. Kayıp düşmemden belki de ama sevmiyorum işte. Hele o karın buza dönüşmüş hali. Off ben mümkün değil dışarı çıkamam. Ama Uludağ'da hiç böyle değil, o kadar kayak yapılmasına rağmen mükemmel bir karı var...

Eee sucuk ekmek de oranın olmazsa olmazlarından. Bir de teleferiklerini unutmamak gerekir. Nasıl güzel, nasıl değişik bir atmosfer bu bilemezsiniz...
Karlarda yuvarlanmak, kızakla, kayakla kaymak, kar topu oynamak, sıcacık bir şömine kenarında ısınmak, sucuk ekmek yemek, sıcak şarap içmek, teleferiğe binmek, üşüdüğün zaman sımsıkı sarılabilmek, dönüş yolunda Bursa'dan kestane şekeri almadan geri dönüş yoluna çıkmamak... Bunlar için olsa da bir olmasa da bir diyemeyeceğim. Çünkü mutlaka olmalı, mutlaka yapılmalı. Ve hatta mümkünse bir gece konaklanmalı...

Yine, yeniden başka yolculuklara...

8 Ocak 2010 Cuma

6 Ocak 2010

Fazla söze gerek yok demek bu olsa gerek...

6 Ocak 2010. Tam 3 yıl sonra, yep yeni bir yıla girdiğimiz bugünü mum ışığı altında, muhteşem yemekler eşliğinde bu mekanda kutlamak en güzel şey olsa gerek...

Aşk, müzik, şarap ve mum ışığı... Yemekleri de unutmamak lazım...

Her şey muhteşemdi...

6 Ocak 2010 Çarşamba

Yılbaşı ve Bugün


Yıl 2006, 1.ayın 6'sı, hava bugünden daha soğuk hatırlıyorum... Geçen 4 yıl aradan sonra yine aynı günü kutlama çabası içerisine girdim... Ama bundan önce girdiğimiz yeni bir yıl var, onu unutmak olmaz...


Hiç bir şey olmayacak ve ben yeni yıla evde gireceğim derken, aslında sebepsiz gibi gözüken, fakat sebepli yere dökülen gözyaşlarıma bir yenisini daha eklemiştim Beyoğlu otobüs duraklarında... Sonra giden kişi geri gelmiş, bir anlaşma için de olsa elini uzatmıştı bana... Vee işte o anda başlamıştı koşturmaca.. Elime tutuşturulan hediye paketi birden anlam kazanmış, yüreğim yerinden çıkacakmış gibi atmaya başlamıştı. Sanki ilk kez gece bir kutlamaya gidiyormuşuz gibi... Giyindim, süslendim ve işte hazırdım... Ve şimdi sırada o atmosferin büyüsüne kapılmak vardı. Bunu da fazlasıyla başardık. Sabah eve döndüğümde, çakır keyif kafamla nasıl yatıp uyuduğumu bilmiyorum. İşte 12 ve yeni bir yıl çığlıkları içerisine girmiştim ben de o yıla...


Azıcık da hediyemden bahsetmeliyim ve hediyemin eşsiz güzelliğini görüntülemesem olmazdım... Dışardan bakılınca bu mudur yani dedirten cinsten, bunu biliyorum. Ama benim için dışarıdan da bir başka, hele içi, sayfalarındaki o emek, o görsellik, o duygusallık... Hayatımda aldığım ve alabileceğim eşsiz bir hediyeydi. Şimdi diyorum ki insanlar onca para döker, milyonlar serer ortaya, yine de yaranamazlar ya... Hayır hayır böyle değil, bu gerçekten başka bir şey... Bana hayat verdi, hayatım oldu, umudum oldu, aşkım oldu o hediye. Ben gözyaşlarıma mani olamadım, mutluluktan ağlamak bu olsa gerekti...


Şimdi bir de dört gözle ve tüm kalbimle bu akşamı bekliyorum...