22 Ocak 2010 Cuma

16 Ocak'tan...







Günlerdir yazacağım ama fotoğraflar elimde olmadığı için erteleyip durdum bugünü...

Her anının birbirinden güzel olduğu, kısa ama özel bir yolculuktu. Tüm hazırlıklar yapılmıştı. Sabahın erken saatlerinde koyulmuştuk yola... Soğuğa ve yağan kara aldırmadan yol alıyordu otobüs. Benim gözüm ise dağa yaklaştıkça düşen derecedeydi. En nihayetinde artık gelmiş ve kayak takımlarımızı da alıp acemice dağda yuvarlanmaya başlamıştık. Nereden mi bahsediyorum, tabiki Uludağ...

Evet çok kar gördüm, karda dışarda olmayı sevmiyorum. Kayıp düşmemden belki de ama sevmiyorum işte. Hele o karın buza dönüşmüş hali. Off ben mümkün değil dışarı çıkamam. Ama Uludağ'da hiç böyle değil, o kadar kayak yapılmasına rağmen mükemmel bir karı var...

Eee sucuk ekmek de oranın olmazsa olmazlarından. Bir de teleferiklerini unutmamak gerekir. Nasıl güzel, nasıl değişik bir atmosfer bu bilemezsiniz...
Karlarda yuvarlanmak, kızakla, kayakla kaymak, kar topu oynamak, sıcacık bir şömine kenarında ısınmak, sucuk ekmek yemek, sıcak şarap içmek, teleferiğe binmek, üşüdüğün zaman sımsıkı sarılabilmek, dönüş yolunda Bursa'dan kestane şekeri almadan geri dönüş yoluna çıkmamak... Bunlar için olsa da bir olmasa da bir diyemeyeceğim. Çünkü mutlaka olmalı, mutlaka yapılmalı. Ve hatta mümkünse bir gece konaklanmalı...

Yine, yeniden başka yolculuklara...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder