- Bir pazar günü, çok uzun zamandır gitmek istediğim o eşsiz Ağva seyahatiyle anca bu kadar güzel geçebilirdi. Bir kahvaltının güzelliğini anlatırken zorlanır mı bir insan, ben zorlanıyorum. Ağaçların arasında koşarken yukarıdaki objektife gülümsemek kadar keyifli bir şey olabilir miydi, sanmıyorum. Gölün eşsiz atmosferi huzur veriyordu içime, hele bir de o olunca yanımda her şey daha da başkalaşıyor, tozpembe gözüküyordu gözüme. Yürümekten, koşmaktan, gezmekten bu çok yorulsam da huzurlu ve mutluydum. Tebessüm etmediğim tek bir an bile yoktu.
- Pazartesi sabahı yorgunluktan yürüme zorluğu çekiyordum lakin mutluluğum gözlerimden okunuyordu. Ta ki yerime oturup, telefonum çalana kadar. Bana yine bir yol görünüyordu ve bu sefer başka olduğunu hissediyordum. Ürkmem de bu yüzdendi; çünkü kesin çizgileri olduğunu görebiliyordum. Tüm gün koşturmalarımın neticesinde ‘’bir süre daha burada olduğumu sanmıştım’’ diyebildim sadece. Artık buradaki son günlerimdi. Bir daha böyle bir işe sahip olamayacağımı biliyorum. Böyle değerli insanlara sahip olamayacağımı da. Dün şaka vuruyormuşum, bugün ise gerçek olduğunu anladım. Çok tuhaf ve bir o kadar üzücü bir duygu. Bu ilk değil aslında, ama en ağırı olacak. Son görevlerimi tamamlarken ufak hediyelerle veda etmek istedim buradakilere. Bir çoğuna kendimden bir şeyler bırakıyorum. Duygusallaşıp mutlu oluyorlar. Çaktırmıyorum ama ben onlardan fazla yaşıyorum bu duyguyu. Dün 23 Nisan ve tatildi.
- 23 Nisandı dün gezdim, yürüdüm. Bir iyi bir kötü geçti bitti bir gün daha. Salı akşamına kırılmışlığım hala sürüyordu. Üstüne tuz biber olan şeyler de tabiî ki. Hepsi can sıkıyordu. ‘’ yeter ‘’ diye çığlık atasım geliyor, yine susuyordum. Yeni mor cüzdanımı sevdim. Alırken de sevmiştim ama eve gelince daha bir sevdim. En güzel yerine de onun fotoğrafını koydum, her açtığımda görebileyim diye. Her şeyden önemlisi de onun hediyesi olmasıydı herhalde.
- Tedirginim, korkuyorum yarınlarımı bilmiyorum. Yeni bir iş ve elimdekileri kaybetme korkusu sarmış her yanımı. Heyecan denen bir duyguya sahip değilim, tedirgin ve isteksizim. Yeni bir elbise giymek, süslenmek nasıl istemiyorsam bir değişimin içinde olmak da istemiyorum. Ama her zaman her şey benim dışımda geliştiği için buna da mani olamıyorum, olamadığım birçok şey gibi. Başka şeyleri de kaybedersem, her gün ya o gün bugünse diye düşünmekten sıkıldım. Gidecekse gitsin ama ben bu korkuyu, bu dayanılmaz acıyı daha fazla yaşamak istemiyorum. Yorgunum, çok yorgun. Baksana sevgili dostumun falında bile ben çıkmışım. Mutsuz, umutsuz, üzücü bir dönem geçirmeme az kalmış. Bunu ben de hissediyordum; ama birinden duymak daha bir garip geldi.
- Bugün son gün. Bir daha burada olamayacağım. Bu masada oturup, bakmak istediklerime bu ekrandan bakamayacağım. Bu pencereden hayata da bakamayacağım artık. Basılı medyadan, görsel medyaya geçmek ne alaka yaw diyesim de geliyor. Ki zaten hayattaki her şey alakasız ve saçma değil mi? Buranın güzel olduğunu çok daha önceden fark etmiştim. Belki de bu yüzden şimdi bu kadar zor geliyor veda sözcükleri. Veda ediyor gibi davranmıyorum, belki herkes veda eder gibi değil de yavaş yavaş şirketten gittiği için. Hadi sen de çık dedi en son veda ettiğim, ben de bugün akşama kadar burada durmak istediğimi söyledim. Malum sona az, çok az kalmıştı. Acaba bir gün gün benim için doğar mı? Artık o kadar sıkıldım ki.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder