Başımdaki ağrı mı, içimdeki acı mı daha baskındı bilmiyorum... Uyandım, dün geceden uykusuzdum, neydiği belirsiz insanları evimde misafir edemeyecek kadar gözüm dönmüştü. Saçma sapan şeylerle uğraşamayacak kadar çökmüştü ruh halim, daha ne kadar çökebilirdi ki... Yıllar önce haykırışımı, titreyen el ve bacaklarımı hatırlamıştım o anda. İçimdeki ses uyutmasa da yatakta kalmaya ikna etti beni. Uyudum, uyandım, o bilmiyordu, uyudum sanıyordu. Herkesin bana dair bilmedikleri gibi bir şeydi bu da.
Bir insanı kaybetmekten öyle çok korktum ki... Ona sarılıp gözyaşları içinde haykırırken onun benim için ne kadar değerli olduğunu iliklerime kadar hissediyordum. Ağlamak istememiştim; ama elimde değildi, akmaya ve akıtmaya başlamışlardı. " Seni kaybedeceğim diye çok korktum " diyip sımsıkı sarılmıştım... Herkes kendine göre haklıydı biraz; ama hiç kimse kimseyi anlayamazdı kendisi kadar.
Korkularım başkalaştı, ürkek ve hassas oldum. Gece yarılarının korkusuz kızı gitti sanki, yerine gündüzlerden, en ufak bir sesten ürken ve sıçrayan bir kız geldi...
Her şeye rağmen gözlerim dolsa da şuanda, sevgili dostumun yüreğinde hala aynı olduğumu bilmek az da olsa huzur verdi bana... Değişen hiç bir şey yok, tükenen benden başka, yüreğim hala nerede ve nasıl olursam olayım onunla... Bu satırları yayınladıktan sonra blog yazdım diyeceğim, hemen ardından okuyacak biliyorum, zaten ağlamaklı olan gözlerine bir kaç damla daha yaş düşecek. Ama sen ağlama, bütün bunlar geçecek ve onca acının arasında bakî kalan bir şey olduğunu biz de göreceğiz. Sadece her zaman, her ne olursa olsun hayatımda var olmanı istiyorum...