Hayallerinin hayallerimden uzaklaştığını düşündüğün bugünde ben de kendimden uzaklaşıyordum. Fiziksel güçsüzlükler yormuyordu beni ama ruhum çekiliyordu sanki. Her gün bir öncekinden biraz daha güçsüz, biraz daha umutsuz başlıyordum güne. Biraz daha beklentisiz, biraz daha hırpalanmış oluyordum.
Bir masal bir hayale ancak bu kadar yakın olabilirdi. Hayaller tükendiyse onunla, o masal bitmişti aslında... Yeni bir masal başlardı biliyorum, ama içinde ben olmadıktan sonra, ruhum o noktadan uzaklaşamadığı sürece başlamasının ne anlamı vardı ki? Şimdi yok olup gidiyordu herşey, görüyorum ama koşamıyorum arkasından. Hayallerim, ümitlerim, tüm dünyam da gidecek olsa koşamıyordum, çünkü ben artık yürüyemiyordum bile...
Hep söyler ama kabul edemezdim. Bütün mesele; hayata aynı pencereden bakamamaktı. Hayaller benziyor ama aynı değildi. Aynı anda aynı noktaya kenetleniyorduk, ama yetmiyordu. Aynı şeyleri seviyor, aynı yerler bize anlamlı geliyordu, ama bu da yetmiyordu. Aynı yolları yürümeyi seviyor, aynı hayatı sürmek istiyorduk, ama yetmiyordu. Bazen öyle bir an geliyor ki; bana beyaz gelen, ona siyah görünüyordu. Benim doğrum onun yanlışı oluyordu, hayallerimiz yalnız benim hayallerim oluyordu. Kini sevgisinin önüne geçiyor, verdiği yaraları görmüyordu. Ben yoruluyor, ben eksiliyor, ben tükeniyordum, görmüyordun...
Her gün bildiğim ama hiç bir gün kabullenemediğim masalın sonunu şimdi yine görüyorum. Tek fark; bugün kendime itiraf edebiliyorum.
'' Bir şatoya sahip olmak için farkında olmadan bir kulübeyi kaybediyordum...''
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder