26 Temmuz 2010 Pazartesi

Mucizeler ve Büyük Aşkım...

Siz mucizlere inanır mısınız, bilmiyorum ama ben inanıyorum. Allah zor durumda olduğumuz anlarda bize yardım ediyordu, bunu öyle derinden yaşadım ki... Bir kaç satırla hissettiklerimi ve yaşadıklarımı anlatmak istiyorum şimdi...

- Bir veda sahnesi.. Yılların biriktirdiği büyük bir aşk, bir bankta gözyaşları eşliğinde sona eriyordu. Belliydi, kurtuluşu yoktu artık. Durmaksızın ağlıyordu genç kız, son sözleri olmasından korksa da kendince bir şeyler kurmaya çalışıyordu elbet. Bu sefer biliyordu bu bir yol ayrı mıydı...

- Vee bir telefon gelir, gitmiyorsun, inanamamıştı, ne diyeceğini bilemiyordu, konuşma güçlüğü çekiyordu. O ana kadar üzüntüden ağlayan genç kız, mutluluktan ağlamaya başlamıştı. Hıçkırıklarla ağlarken gitmiyorum diye bağırıp boynuna atlamıştı sevgilisinin...
- Sevgilisi nasıl olur, ne oldu derken, anlatamam, konuşamam diye cevap veriyor ve elleri durmaksızın titriyordu kızın...

Vee bu kez de mutluluktan kendini toparlayamamıştı, sanki yeniden hayata dönmüştü. Mucize denilen şey bu olsa gerek, bu bir mucizeydi, aşk bir mucizeydi, o bir mucizeydi...

O kadar çok ağladım ki, o kadar çok dua ettim ki ve sonunda her şey istediğim gibi sonuçlandı, hem de tüm ümidimi kaybettiğim anda... Ama hep inandım, hep söyledim, son anda bir şey olacağını ve burada kalacağımı hissetmiştim, bunu biliyordum. Çok, çok mutlu olmuştum...

Şimdi çok daha iyi anlıyorum...

BİTTİĞİNİ SANDIĞIMIZ ANDA HER ŞEY YENİDEN BAŞLAYABİLİYORMUŞ....

21 Temmuz 2010 Çarşamba

Bugün...

Dünü dünde bıraktım sanıyorsan yanılıyorsun. Bugün daha büyük ve artan bir acıyla uyandım ben.

Bir kez daha birlikte baktığımız bu gökyüzüne bakamayacağımızdan öyle çok korkuyorum ki...

Her zaman güzel hayaller kuran ben, bu sabah da hayallerimi ihmal etmedim. Ama bu sefer onlar da içinde acıyı barındırıyordu... Yokluğunda yapacaklarımın hayalini kurdum bu sabah usulca yürürken... Tıpkı hayatımız gibi kara bulutlar üzerimize çöktü ve bulutların ardından yağmur başladı hemen... Gözyaşlarım gibi durmaksızın akıyordu onlarda... Camı en iyi gören bir boş odada dakikalarca yağan yağmuru izledim. Ve bir mucize olması için dua ettim.

Şimdi öyle yalnız ve öyle kötüyüm ki... Seni sensiz yaşamaktan çok korkuyorum. Çünkü biliyorum ki bu kadar güçlü değilim:( Ama başka hiç bir şansım yok, bir çıkış yolum yok...

Hayallerim değil aslında şuanda kafamda kurduklarım, bu şehirden bir kaçış yolu arıyorum kendimce... Güneye mi gitsem, hayır güneye de gidemezdim artık. Orada da fazlaca anımız vardı. Ege sahilleri de eklenmişti gittiğimiz yerlere. Yazlığa hiç gidemezdim, iki hafta sonu o da orada olacaktı ve benim bilinçli oraya gittiğimi bilecekti. Avşa'ya giderdim belki. Oranın acısına dayanabilir miydim, onu da bilmiyorum. En iyisi Saroz'a gitmekti belki de, orası bana sadece ondan önceki hayatımı hatırlatan anılarla doluydu. Çocukluk heyecanlarım, kaçamaklarım, çılgınlıklarım vardı orada. Ama sanki orada da istediğim gibi dağıtamaz, kafamı dinleyemezdim. Hiç bir şey bilmiyorum şuanda:(

16 Temmuz 2010 Cuma

Düğün Heyecanı...

Her düğün öncesi adetleri bozmamak adına bir kına gecesi düzenlendiğini hepimiz çok iyi biliriz. Ben de dün bir kına gecesine katıldım. Son derece ağır ve hanım hanımcık bir genç kız olduğum her halimden belliydi.

Beni rahatsız eden bir kaç durum dışında, koca bir sülalenin içine dahil olmak başka bir duyguydu. Her şeyin sil baştan değişeceğini düşünmek bile nasıl da ürkütüyordu beni. İnsanın alıştıklarından vazgeçmesi, dayanılır bir şey mi bilemiyorum...

Galiba en çok sevmesi gereken insanlardan biri; beni hiç sevmiyor, fakat iyi davranması gerektiği için bana öyle davranıyordu. Hiç tahammül edemiyorum bu duruma:(

Uykusuz, yorgun ve umutsuz bir cuma sabahında hiç ama hiç çalışmak istemiyorum.

13 Temmuz 2010 Salı

Son Bir Şey...

Bir akşama bu kadar çok birikmiş konuyu sığdırmak bana göre değilmiş bunu anladım... Dün gece başladığım yazıyı gelen telefonla yarıda bırakıp koşa koşa gitmemden belliydi.

Tatil dönüşü fena halde hırpalandığımı hissettim. Bir an bile yanımdan ayrılmasını istemediğim insanın tamamen benden kopması beni nasıl da korkutuyordu. Hayatımda kendimi hiç bu kadar çıkmazda hissetmemiştim, iki durum arasında kaldığımı şimdi daha iyi anlıyorum. Birini seçsem diğerini kaybedeceğim, diğerini seçsem onu kaybedeceğim. Çıldırmak üzereyim, neden ikisi bir arada istediğim gibi olmuyor:(

Her şeyin hayırlısı olur ve her şey en kısa zamanda yoluna girer inşallah.

Tatil sonrası dinlendiğimi sanarken, daha çok yorulmak şuanda sahip olduğum en kötü şey olsa gerek.

13 Temmuz Salı

Sevgili Büyükbabacığım;

Yılların nasıl da çabuk geçtiğini bugün biraz daha iyi anladım. 2006 yılının üzerinden tam 4 yıl geçmişti. Yüreğimde kabuk tutmuş bu yaranın tarihini hiç unutmadım. Seni öyle çok özledim ki. Küçük torunun artık öyle çok büyüdü ki. İşin içinden tek başına çıkamadığı sorunlar altında ezilip duruyor. Kimseyle paylaşamıyor, kimseden yardım isteyemiyor. Çünkü tek çare kendinde, duygularında, hayatında, ne istediğinde...

Bugünlerde kendimi çok yalnız hissediyorum. Geçenlerde annemler tatildeyken saatlerce odamda, yatağımda hıçkırıklarla ağladım. Yalnızlık hissi iyice arttı. Annem olsa ona sarılıp mı ağlayacaktım onu da bilmiyorum ama annemi aradım bir an. Ya da sen olsaydın yanımda; her ağladığımda yanıma koşan, avucuma harçlık sıkıştıran, küçük ellerime dondurma bırakan, küçücük yüreğime umut saçan sen olsaydın keşke...

Her şey büyüdükçe daha da zorlaşıyormuş büyük adam. Bu yüzden ben artık senin bıraktığın o yerde, 20'de, bıraktığın o yürekte 5 yaşında kalmak istiyorum. Annemin işten gelmesini beklerken, öğrendiğim saatin anlam kazandığı o günlere dönmek istiyorum. Ben, ben belki de seni özlüyorum...

Diken diken olan saçlarından, merhametli yüreğinden, o koskoca ellerinden öpüyorum.

Ömrüm yettiğince bu tarihi yüreğimde yaşatacağım...

Toprağın bol olsun büyük adam, huzur içinde geçsin yılların.

Tatil Dönüşü...






Dün itibariyle bir haftalık tatilim bitmiş durumda... Hayatımda geçirdiğim en özel, en güzel, en keyifli ve en dolu tatil olduğunu söylemeden edemeyeceğim. Antalya - Side ve Lintida'da başlayan yolculuk Akdeniz Sahilleri'nden Ege Sahilleri'ne, oradan da Marmara Sahilleri'ne anca bu kadar güzel demir atabilirdi...


Ben hiç bir tatilde bu kadar çok yiyip içmedim. Sabah yemeğe başladım, uyuyana kadar sürdü, sınırsız yeme-içme anca bu kadar iyi değerlendirilebilirdi. Step, su jimnastiği, fitness, masaj, animasyon esnasında ruslara kızarken istemeden juri koltuğuna oturan bir ben, 5 yıldızlı bir otel sonrasında çadır ve araba konaklamalı devam eden bir yolculuk... Vee ey büyük aşk. Mükemmel eş...

Tatilde, yolculukta insan karşısındakini en iyi tanır derler, eğer bu söylem doğruysa; ondan muhteşem bir sevgili, mükemmel bir eş olurdu. Ben o halini çok ama çok sevdim.

Bir diyalog;

Etrafa bakınan bir kız ve yanında görevli bir bayan...

Görevli Bayan: Hanımefendinin eşi nerede?

Diğer insanlar etrafına bakınırken uzaktan bir odadan eş görünür...

Görevli Bayan: Hımm geliyor işte...
Bir kız: Hıhı evet, teşekkürler...
Ve o mükemmel eş gülümseyerek karşıdan gelir...

Ala carte de yenen romantik bir akşam yemeği sonrası, bir çift göz, gözlerini üzerimden alamıyordu, her şeyimi tek tek incelemesine rağmen, çok güzel olmuşsun deme fırsatını bir türlü bulamamıştı... Ama ben biliyordum, o anda bana nasıl da hayranlıkla baktığını...

En çok nereyi beğendiğimi düşünüyorum da, hayallerimdeki yerdi galiba en çok beğendiğim, senelerdir merak içinde gitmeyi düşlediğim; Olimpos tabiki anlatmaya çalıştığım. Tatil sırasında kendimi en çok bulduğum yerdi. Çoğunluk arasında uzlaşamamaktan dolayı orada konaklama şansımız olmamıştı. Ama tatil sonunda herkesin söylediği tek bir şey vardı; orada konaklanmalıydı. Düden Şelalesi, Göynük, Kemer, Kaş, Olimpos, Marmaris, Fethiye - Ölüdeniz, Göcek, İzmir, Bandırma, Susurluk ismini hatırlayabildiklerim...

Tatile doyamadımmm, bir rüya gibiydi, geldi ve geçti... Kim bilir bir daha ne zaman böyle bir tatil yaşanır...

2 Temmuz 2010 Cuma

Buruk mutluluk...


Tüm hafta boyunca çok sıkıntılı zamanlar geçirdim. İçimi bir garip sıkıntı kapladı, kendimi hiç olmadığım kadar yalnız hissettim. Gece boyunca hıçkırıklarım oldu, nefes alamayışlarım oldu, sabahı zor ettiğim gecelerim oldu... Belki annemi, belki de mutlu olmayı özledim...

Aklım çok karışık şimdi... İnsan hayatını var eden iki unsurun arasında kaldığımı hissediyorum. Biri; benim hayatım, bir diğeri ise sevdam. Hayatımdan vazgeçmeyi düşündüğüm bugünlerde, bir söz silkeledi beni. Ve içimdeki ses; " Eğer hayatından olup, sevdanı seçersen tüm sıkıntılar bitecek mi sanıyorsun? " Hayır bitmeyecekti, hatta giderecek çoğalacaktı; çünkü ben kendimden ve hayatımdan geçmiş olacaktım, asıl psikolojik sorunlarım o zaman daha da artacaktı...

Biliyorum artık kırılacak yeri kalmadı yüreğimin, yüreğimi söküp atmadığım sürece de hiç bir yara iyileşmeyecek biliyorum... Bugünkü heyecanım yerini bir buruk hüzne, sancılı bir mutluluğa bıraktı. Şimdi yeterince sevinemiyorum bile. Saatler sonra 1 aydır beklediğim, muhteşem diye nitelendirdiğim tatile çıkacağız. Ama ben nasıl bir tatil geçireceğimizi bilmiyorum...

Güneye bekle bizi, biz geliyoruz diye haykırmak isterdim; ama şuanda sadece "umarım her şey düşlediğim ve istediğim gibi olur diyebiliyorum."