29 Eylül 2010 Çarşamba

Üzüldüm...

Keşke dememek için yaptığım davranışın sonucunda pişman olduğum için üzüldüm...

" Seni ilk gördüğüm o günden beri adına aşk deyip bağlandım.
Hem mutluluğu paylaşmaya, hem acılarına ortağım... "

HERKESİN MUTLAKA BİR HİKAYESİ VARDIR...

Son 1 Saat...

Sıkıntım konsere gidemeyecek olmak değil, o atmosferi solumak varken soluyamamış olmakta...

Çok az kaldı; telefon açıp mailimi aldın mı demektense, bir özür dilemek çok mu zor, anlayamadım, anlayamadım:(

27 Eylül 2010 Pazartesi

Beklenen Nişan, ya sonra...

Başta ben olmak üzere günlerdir bütün kızların beklediği büyük güne saatler kalmıştı. Pek tabiki bütün günü dışarıda çalışır vaziyette geçirdiğim için hazırlanmam bir hayli zaman aldı. Eee bir de keyfimi kaçıran olay ve durumlar üst üste gelince bütün huzurum yok olmuştu. Bunu en aza indirmem gerekiyordu ki belli olmasın, pek başaramadım doğrusu; ama yine de bir şeyler yapmaya çalıştım kendimce...

Kuaför ve koşturmacalar sonrasında, hiç ummadığım anda çalan kapının ardından yaşadığım şoku kelimelerle anlatmam olanaksızdı...

- A teyze, E müsait mi diyordu merdivenlerin aşağısındaki ses...

Kalbim duracaktı o anda, yanağına ufak bir buse kondurduktan sonra, atan kalp atışlarımı durdurmaya çalışıyordum... İşte heyecanlı koşturmaca...

Giyindik, süslendik ve en nihayetinde nişan yerini bulduk. Sevgili dostum, bitanecik kardeşim kırmızılar içinde ne de güzel olmuştu öyle... Nasıl da mutlu bir an, nasıl güzel şey bu nişan. Gördükçe insanın heyecanı daha da artıyor, tasarımsal yüzüklerini de paylaşmadan edemeyeceğim. O da son derece şıktı...

Bana gelince ruh halim çok yerinde olmadığı için, bunu istemeden de olsa arkadaşlarıma yansıttım biliyorum, gider ayak içmeye başladım, sonrasında da bu istekle birlikte devam ettim. Biraz ağladım, biraz söylendim, biraz kırıldım, az da olsa gülümsedim. En nihayetinde moral bozukluğunun üzerimdeki etkisi beni çakır keyif hala getirmiş olacak ki ayakta durarken sanki hafiften sallanıyordum...

Ve sonunda, evimde, yatağımdayım...

Sevgili kardeşime ve damat beye bir ömür boyu mutluluklar diliyorum, gülümsemeleri daim olsun...

20 Eylül 2010 Pazartesi

Yeni ayakkabılarım vee...

Sabah acaba sıkıntılı olan ayaklarımı vurur mu, acıtır mı diye uzun bir süre yeni ayakkabılarımı giyip giymemeyi düşündükten sonra giydim. Pek de güzel oldu, bir de özel birinden hediye ya belki de o yüzden bu kadar çok sevdim canım ben.

Bir de garip bir şey oldu ya hani, sevgili dostum beni arayıp bir şey sordu ya... Öyle işte...

15 Eylül 2010 Çarşamba

Yok Aynı Değil...

Evet blog adresimi çok seviyorum; ama bu konuda hiç Albert Camus gibi düşünemeyeceğim. Olsa da bir olmasa da bir değil yani. Olursa, istediğim gibi olursa her şey 360 derece değişecek, değişmeli de...

Her şey orada yazdığı gibi o kadar da bir değil aslında...

13 Eylül 2010 Pazartesi

Bayram Sonrası...

Bu sabah sayfayı açtıktan sonra ben ne yazacaktım diye bir kaç dakika ekranla bakıştıktan sonra aklıma yazacak hiç bir şey gelmedi, onca şey olmasına rağmen...

Suçsuzken bile suçlanıyor olmayı kaldıramıyor insan. İlk kez bu kadar az kaldığını hissediyorum, ilk kez bu kadar bitkinim, bu kadar yalnız...

Bayram ha geldi, ha gelecek derken onu da geride bıraktık her şey gibi, her güzel şey, ya da her sıradan şey gibi. El öpme, akraba ziyaretleri şeklinde geçti, bitti... Saygıda kusur etmedik, sevgiyi eksik etmedik bu bayramda da yine...

En ufak bir yanlış yapmadığım halde bu kadar kötü oluşuma ağlıyorum şimdi:(

6 Eylül 2010 Pazartesi

Biz Heybeli'de...

En son ne zaman kendim için bir şey yaptığımı hatırlamıyordum ki bugün yaşadığım zorunluluk beni buna mecbur bıraktı. O kadar iyi geldi ki aslında bu bana. Ne alaka diyeceksiniz biliyorum; ama kendimi uzun zaman sonra ilk kez bu kadar değerli hissettim. Sanki eskisi gibi kendi ayaklarımın üzerinde, dimdik durabilirmişim gibi bir hisse kapıldım. Kulağa çok komik geliyor biliyorum, ama kaybettiğim değerlerin içimde bi yerlerde hala yaşadığını bilmek bana iyi geldi...

Kim bilir belki de bu güçle uzun bir seyahate çıkmak toparlar yaraları, sancıları, acıları...

Sevgili fasıl ekibi; senin de dediğin gibi... " Belki bir gün biz de Heybeli'de her gece mehtaba çıkarız... "

Kim bilir...

5 Eylül 2010 Pazar

Büyü De Gel!


Şimdi düşünüyorum da; hafta sonu acaba ben mi kendimi kandırdım, her şey güzel olacak diye... Yoksa gerçekten güzele yaklaşıyor muyduk sessizce... Ama yine de bu denli büyük kararları yıkamazdı en ufak bir şey. Beni yıkmadı hiç bir zaman, yıkamaz da, yeter ki elimi taşın altına koyayım, işte o zaman her şey kendiliğinden gelişir zaten. Ama ne fayda, tek bir tarafın elini koymasıyla hiç bir şey gitmiyor. Çünkü dimdik durup, konuşması gerekenlerle konuşmasını erteliyor sürekli, belki de benim kadar istekli değil. Ki zaten olsaydı, artık çocukluğu bir kenara bırakıp, nasıl daha çabuk olgunlaşabilirime odaklanırdı.

Olmuyor işte, ne yapsam olmuyor... Her şeyi olması gerektiği gibi de yapsam, eksik bir şey buluyor.

Şimdi hayal kuruyorum sadece; güzel evlerdi...

" Büyü de gel çocuk büyü de gel.

Hadi o yolları yürü de gel "

2 Eylül 2010 Perşembe

Güzel Bir Şey...


Kaç gündür görmek istediğim kızı sabah şans eseri görünce bir hayli mutlu oldum doğrusu. Daha doğrusu görmekten çok, onun aldığı karar mutlu etti beni. Bir gün onu karşıma alıp saatlerce konuşmuştum, kendime anlatamadıklarımı, doğruları, olması gerekenleri ona öyle güzel ifade etmiştim ki. Can kulağıyla, sessizce ve olabildiğince ılımlı beni dinliyordu. Vee sonuç; doğru yol kazandı. Birinin vereceği doğru karar da bu kadar etkili olmak beni manevi anlamda nasıl rahatlattı. Özellikle de gençliğe yeni adım atmak üzere olan birinin yüreğine doğruluğu aşılamak kadar güzel bir şey olamazdı herhalde...


X: Sen neredesin, kaç gündür annenle haber yolluyorum, gelmiyorsun.

Y: Yok abla gelecektim de, işler yoğun, akşam evde de koşturmaca, bir de rahatsız etmek istemedim.

X: Olur mu öyle şey, her zaman beklediğimi söylemiştim. Eee ne yaptın?

Y: Senin söylediğini yaptım abla. Mesaj gönderecektim, ama malesef kontörüm de yoktu.

X: Ben de senden ses çıkmayınca kendi bildiğini yapmaya devam ettin sandım.

Y: Yok yok, senden sonra çok düşündüm ve sen haklıydın.

X: Sevindim canım, en iyisini yapmışsın. Hayırlısı olsun.


Şimdi kendi hayatıma olmasa da bir başkasının özel olan hayatına doğru yönde müdahale ettiğim için huzurluyum...